14 Nisan 2012 Cumartesi

Evladın ölümüne sabır

  1 yorum
Sual: Küçük çocuğumuz öldü. Ana-baba olarak çok ağladık. Bize günah oldu mu?
CEVAPAğlamak merhametten ileri gelir. Ağlamak günah olmaz. Bağırıp çağırıp isyan etmek günahtır. Çocuğun ölmesi, malın elden çıkması, gözün kör, kulağın sağır olması, bir uzvun telef olması gibi, insanın isteği ile ilgisi olmayan musibetlere sabretmekten daha faziletli sabır yoktur. Sabredenlere verilen sevabın miktarını Allahü teâlâdan başkası bilmez.

Musibetlere sabır, sıddıkların derecesidir. Bunun için Peygamber efendimiz şöyle dua ederdi:
(Ya Rabbi, bana öyle yakîn ver ki, musibetler bana kolay gelsin!)[Tirmizi]

Oğlu İbrahim ölünce de, (Ya İbrahim, ölümüne çok üzüldük. Gözlerimiz ağlıyor, kalbimiz sızlıyor. Fakat, Rabbimizi gücendirecek bir şey söylemeyiz) buyurmuştu.

(Bir çocuk ölünce, Allahü teâlâ, bildiği halde, meleklerine sorar:
- Kulumun çocuğunu aldınız, kalbinin meyvesini kopardınız. Peki kulum buna ne dedi?
- Ya Rabbi, hamd edip teslimiyet gösterdi.
- O kuluma Cennette bir ev yapıp, adını da, “Hamd evi” koyun!)
[Tirmizi]

Bunları Cennete götürünKıyamette Allahü teâlâ, müminlerin çocukları için, (Bunları Cennete götürün) buyurur. Melekler, çocukların Cennete girmesini söylerler. Çocuklar, (Ana-babamız hani?) derler. Melekler, (Onlar sizin gibi günahsız değildir. Görülecek hesapları var) derler. Çocuklar ağlaşır, (Ana-babamızı almadan girmeyiz) derler. Cenab-ı Hak, çocuklara buyurur ki: 
(Ey yavrular, haydi gidin, ana-babanızı da alıp Cennete girin!)[Nesai]

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Küçükken ölen çocuklar, ana-babaları ile karşılaşınca, ellerinden tutup, ana-babaları Cennete girinceye kadar, onlardan ayrılmazlar.) [Müslim]

(Hiçbir Müslüman yoktur ki, büluğa ermemiş bir çocuğu ölsün de, Allahü teâlâ, bol rahmeti sebebiyle, onu Cennete koymasın.)
[Buhari, Nesai]

(Üç evladı ölmüş olan bir Müslüman ateşe girmez.)
 [Buhari, Müslim]

(Kimin bâlig olmamış üç evladı ölmüşse, bu çocuklar, onu ateşten koruyan bir kale olur, ölen evlat iki, hatta bir olsa da...)
[Tirmizi]

Peygamber efendimiz, (Üç çocuğu ölen, Cennete girer) buyurdu. Oradakiler, (İki çocuğu ölen de mi?) diye sual edince, (İki çocuğu ölen de Cennete girer) buyurdu. (Ya bir çocuğu ölen?) diye tekrar sual edilince, buyurdu ki: (Allah’a yemin ederim ki, bir çocuk doğup hemen ölse, annesi sabredip sevabını Allahü teâlâdan beklerse, annesini Cennete götürür.) [Taberani]

Yine buyurdu ki:
(Alan da, veren de Allahü teâlâdır. Çocuğu ölen o kadına taziyede bulunun. Sabretsin, ecrini görecektir.) [Müslim]

Musibete uğrayanı teselli etmelidir. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki: 
(Çocuğu ölen kimseyi teselli edene Cennet hırkası verilir. Musibete uğrayanı teselli eden, onun sevabı kadar sevap kazanır.) [Tirmizi]

Sual: Çocuğum yok veya öldü diye fazla üzülmek uygun mu?
CEVAPHayır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ sevdiği kulu kendisine bağlar. Çoluk çocuğu ile meşgul etmez.) [Deylemi]

Belanın geliş sebepleri
Sual:
 Bazı hadis-i şeriflerde, Peygamberi sevenin, çeşitli musibetlere maruz kalacağı ve Ona düşmanlık edenin ise, mal ve evladının çok olacağı bildiriliyor. Bunların açıklaması nasıldır? 
CEVAPİnsanlara dert, bela, musibet birkaç bakımdan gelir: 
1- Bunlardan birisi işlediğimiz günahlar sebebiyledir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Belaların gelmesine sebep günah işlemektir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: 
(Size gelen musibet, işlediğiniz [günahlar] yüzündendir.) [Şura 30] 

(Sana gelen kötülük, kendindendir, [günahların yüzündendir.])[Nisa 79] 

(Bir millet, kendini bozmadıkça, Allah onların hallerini değiştirmez.) [Rad 11] 

2-
 Bela, hastalık ve musibetler, günahların kefareti [affolması] için gelir. Dünyada musibetlere maruz kalıp da güzelce sabreden kimse, ahirete günahsız gider. 
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: 
(Her musibet, affedilecek bir günah için gelir.) [Ebu Nuaym] 

(Mümine gelen her sıkıntı, günahlarına kefaret olur.) [Buhari] 

(Müminin günahları affoluncaya kadar bela ve hastalık gelir.)[Hakim]

İnsan kendisine gelen beladan hoşlanmaz. Halbuki günahları affolacak ve güzel sabrederse ahirette büyük nimetlere kavuşacaktır. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki: 
(Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de, kötülüğünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.) [Bekara 216] 

3-
 Cennette yüksek derecelere kavuşması için mümine musibet gelir. Bunun için Peygamberlere çok bela gelmiştir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: 
(Nimete kavuşması için insana musibet gelir.) [Buhari] 

(Musibet, kavuşulacak bir derece için gelir.) [Ebu Nuaym] 

(Allahü teâlânın hayrını murad ettiği kul, belaya maruz kalır.)
[Taberani] 

(Kişi, hep sıhhat ve selamette olsa idi, bu ikisi onun helakı için kâfi gelirdi.) [İ.Asakir] 

(Mümin, keler deliğine saklansa, ona, eza edecek biri musallat olur.)
 [Beyheki] 

(Dünya, [Cennetteki nimetlerin yanında] mümine zindandır.)[Müslim] 
(Allah’ı ve Resulünü seven, belaya
 [hazırlıklı olsun] zırh giysin!)[Beyheki] 

(En şiddetli bela, Peygamberlere, velilere ve benzerlerine gelir.)[Tirmizi] 

Demek ki belanın en şiddetlisi, Allahü teâlânın çok sevdiği kimselere geliyor. Belalara sabır, sıddıkların derecesidir. Peygamber efendimiz, kendisine gelecek musibetlere karşı dayanma gücü vermesi için Allahü teâlâya dua ederdi.

4-
 Bela, imtihan için de gelir. Bakalım kul, Allahü teâlânın gönderdiği belaya razı olacak mı, olmayacak mı? Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: 
(Şüphe edilen altın, ateşle muayene edildiği gibi, insan da bela ile imtihan olur.) [Taberani] 

(Ya Rabbi, beni sevene, hayırlı mal ver! Bana düşmanlık edene de çok mal, çok evlat ver!)
 [İbni Asakir] 

Mal ve evlat fitne mi?
Mal ve evlat kötü mü de böyle buyuruluyor? Kur'an-ı kerimde de mealen buyuruluyor ki: 
(Mallarınız ve çocuklarınız sizin için elbette bir fitnedir.) [Tegabün 15] 
Fitne imtihan demektir. Anarşi, bozgunculuk, günah, şirk, bela, düşman ve daha başka manalara da gelir. Mal ve çocuklar hayırlı olmazsa bela olur, fitne olur. 

İnsan, genel olarak malını iyi yolda kullanmaz. Bu bakımdan malı kendisi için düşman olmuş olur. Aslında mal, kılıç gibi bir nimettir. İyi kullanılmazsa sahibini keser. Evlat da, bir nimet iken, iyi terbiye edilmezse, ana-babaları ile birlikte Cehenneme gider. Nimet, düşman olmuş olur. Çoğunluk bu imtihanı kazanmadığı için, mala ve evlada fitne denilmiştir. Mesela, İskoçyalılar, genelde cimri oldukları için, her İskoçyalıya cimri gözü ile bakılır. Belki de içlerinde çok cömert olanları da vardır. Kayserililer, gözü açık olarak bilinir. (Okur-yazar değilim ama Kayseriliyim) denir. Kayseri’de gözü açık olmayan da vardır. Hüküm ekseriyete göre verilir. Peygamber efendimiz, (Zenginlerin ve kadınların çoğunu Cehennemde gördüm) buyurdu. Halbuki Cennete gidecek zenginler ve kadınlar da çoktur. (Ramuz) 

(Sizin çokluğunuzla, diğer ümmetlere karşı iftihar ederim)
 ve(Velud [doğurgan] kadınla evlenin) hadis-i şerifleri, evlenmeyi teşvik etmektedir. Gerekli İslami terbiye verilemediğinden gençler, namaz kılmamakta, dinden uzaklaşmakta, hatta bir kısmı dinsiz ve anarşist olmaktadır. Peygamber efendimiz elbette, böyle gençlikle övünmez. İbni Asakir’in bildirdiği (İki yüz yılından sonra en iyiniz, hanımı ve çocuğu olmayandır) hadis-i şerifi, ortam müsait olmayınca, çoluk çocuk sahibi olmamanın daha iyi olduğunu göstermektedir.

Sual: Küçük çocuklar da ölürken sıkıntı çeker mi?
CEVAPBir Müslümanın çocuğu, ölüm döşeğinde iken, 360 melek gelir, o masumun karşısında durup, (Ya masum, müjdeler olsun sana, bugün, ölmüş olan, âbâ ve ecdadını ve bütün komşularını, Hak teâlâdan dile) derler. 

Melekler, başına bir şefaat tacı ile gayret ve kuvvet gömleğini giydirip, gözünün perdesini kaldırırlar. Perdeler kalkınca, tâ Hazret-i Âdem aleyhisselamdan beri, geçmiş ecdatlarını görür. Onların bazısı için hazırlanan azabı görünce, haykırıp titrer. Bunu bilmeyenler can çekişiyor zanneder. 

Can alıcı melekler gelirler, (Ya masum, âlemlerin yaratıcısı sana selam söyleyip, “Ben onu yarattım, yine bana gelsin. O ruh emanetini ben verdim, yine bana versin. Onun karşılığında ona Cennet ve didar vereyim” buyurdu. Haydi yüzünü çevir, bak) dediklerinde, o masum da, bakar, melekleri görür. Sevinçten coşup titrer ve döşeğinde can vermeye atılır. 

Yine o azap içindeki ecdatları gözüne erişince, yine canını vermek istemeyip, (Ey melekler! Allahü teâlâ, akraba ve ecdadımı bana bağışlasın) der. Allahü teâlâ da, (İzzim hakkı için bağışladım)buyurur.

Melekler, (Ya masum, sana müjdeler olsun, Hak teâlâ, imanı olanların günahlarını bağışladı ve bütün dileklerini kabul eyledi) dediklerinde, masum sevinçli iken, masumun anası ve babası suretinde iki huri gelip, kollarını açarak, (Ey evladımız, bizimle gel, biz Cennette sensiz olamayız) derler. 

Masumun eline bir Cennet meyvesi verirler. Masum, meyveyi koklarken Azrail aleyhisselam, kendi gibi, bir güzel masum olup, habersizce canını alır ve Cennete götürür. 

Orada, yeşil bir sahra vardır. Masum, (Beni buraya niçin getirdiniz) diye sorar. 

Melekler şöyle cevap verirler:
Kıyamet yeri vardır. Çok sıcaktır. Bu sahrada, 70 bin rahmet pınarı vardır. Resul-i ekremin havzının başında durup, nurdan bardakları görürsün. 

Anan, baban kıyamet yerine geldiklerinde, bu bardakları su ile doldurup, onlara verirsin ve onları bırakma ki, Cehennem yoluna gitmesinler. Çünkü, senin duan, Hak katında makbuldür. Cuma geceleri, yeryüzüne inersin. O vakit Allahü teâlânın selamını, Müslümanlara ulaştırırsın. 

Ne mutlu, çocuğu ölüp de, sabreden ana-babaya...


islamipaylasimmerkezi
http://islamipaylasimmerkezi.blogspot.com

Ana-babaya hizmet

  Hiç yorum yok
Sual: Ana baba hakkı, onlara hizmetin önemi hakkında bilgi verir misiniz?


CEVAPİmandan sonra birinci vazifemiz ana-babanın kalbini kırmamaktır. Onlar ne kadar kötü olsalar da, yine her şeyin üstünde hakları vardır. Onların kalbini kıranın ibadeti kabul olmaz. Müslüman doğmamıza ve müslüman yetişmemize sebep olan ana-babamızın kalbini kırarsak Cennete girmemiz düşünülebilir mi? Müslüman ana-babamız, bizden razı olmadıkça, Allahü teâlânın sevdiği kulu olmamız çok zordur. İyilik ederek rızalarını almaya çalışmalıdır!
Allahü teâlâ ana-babaya iyilik edin buyuruyor. (Nisa 36, Enam 151,Ankebut 8) 
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Ana-babasına hizmet edenin ömrü bereketli ve uzun olur. Onlara karşı gelenin, âsi olanın ömrü bereketsiz ve kısa olur.)[Ey Oğul İlm.] 

(Ana-babası, yanında ihtiyarladığı halde, 
[onların rızalarını alamayıp] Cenneti kazanamayanın burnu sürtülsün.) [Tirmizi]

(Cihad, fisebilillah 
[Allah yolunda] sadece kılıç sallamak değildir. Ana-babaya veya evlada bakmak da cihaddır. Ele muhtaç olmamak için çalışmak da cihaddır.) [Deylemi]

Ana babanın yüzüne sert bakmamalı, şefkatle ve sevgi ile bakmalı! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ana-babanın yüzüne şefkatle bakana, kabul olmuş bir hac sevabı yazılır.) [İ.Rafii]

(Huzurunda alıcı ile satıcı arasındaki köle gibi durmayan kimse babasının hakkını ödeyemez.)
 [İ.Gazali]

Evladın, ana-babasına, sevgi ile bakışı için, kabul edilmiş bir hac sevabı verileceği bildirilince, oradakiler, (Günde bin defa bakarsa da böyle sevaba kavuşur mu?) dediklerinde, Peygamber efendimiz,(Günde yüzbin defa baksa da) buyurdu. (Şir’a)
Evliyanın büyüklerinden birisi, nafile hacca gitmek üzere yola çıktı. Bir ara Bağdat’a uğradı. Orada Ebu Hâzım-ı Mekki hazretlerini ziyarete gitti. O anda uyuyordu. Biraz bekledi. Uyandı ve o zata dedi ki:
- Şimdi Resulullah efendimizi rüyada gördüm. Bana, senin hakkında,(Annesinin hakkını gözetsin, bu, hac etmekten daha iyidir)haberini ulaştırmamı emretti. Bunun üzerine o zat geri döndü ve bütün hayatı boyunca annesine hizmet edip duasına kavuştu.

Buhari’deki hadis-i şerifte özetle deniyor ki: 
Eski ümmetlerden üç kişi yolculuğa çıkarlar. Geceyi geçirmek üzere bir mağaraya girince dağdan bir kaya parçası yuvarlanarak mağaranın ağzını kapatır. “Bizi bu kayadan ancak iyi amellerimizi dile getirerek Allahü teâlâya yapacağımız dua kurtarabilir” derler.

İçlerinden biri şöyle dedi:
Anam-babam çok yaşlı idi. Onları doyurmadan çoluk çocuğumu ve hayvanlarımı doyurmazdım. Bir gün, odun toplamak için uzaklara gitmiştim. Geç vakte kadar da dönemedim. Akşam içecekleri sütü, getirdiğimde anamla babam uyumuşlar. Onlara sütlerini içirmeden önce çoluk çocuğumun ve hayvanlarımın karınlarını doyurmazdım. Çocuklar da, yanımda ağlıyorlardı. Çanak elimde tanyeri ağarıncaya kadar onların uyanmalarını bekledim. Anamla babam uyanıp sütlerini içtiler. (Ya Rabbi bunu senin rızan için yapmışsam buradan bizi kurtar)
Kaya biraz açıldı. Fakat çıkmak mümkün değildi.

İkincisi, her türlü imkan varken çok sevdiği amcasının kızı ile zina etmediği ve kıza verdiği 120 dinar altını almadığı olayı hatırlayıp, (Ya Rabbi, bunları senin rızan için yapmışsam bizi buradan kurtar) dedi. Kaya biraz daha açıldı. Ancak yer çıkabilecekleri kadar değildi.

Üçüncüsü şöyle dedi:
Çalıştırdığım işçilerden biri ücretini almadan gitmişti. Ben de onun ücretini ürettim. Bundan birçok mal meydana geldi. Bir müddet sonra bana gelip ücretini istedi. (Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunların hepsi senin ücretinden üremiştir, al götür) dedim. O da (benimle alay etmiyorsun ya) dedi. Ben de (hayır, alay etmiyorum, doğrusu bu) deyince, malların hepsini alarak götürdü. Bana hiçbir şey bırakmadı. (Ya Rabbi bunu senin rızan için yapmışsam, içinde bulunduğumuz şu beladan bizi kurtar.)

Bunun üzerine kaya tamamen açıldı. Onlar da mağaradan çıktı.
(Buhari)

Ana baba çağırınca
Sual:
 Ana baba çağırınca, namazdaysak veya başka önemli bir iş yapıyorsak, hemen gitmek gerekir mi? İkisi aynı anda çağırırsa hangisini tercih etmelidir?
CEVAPAna babanın salih veya fâsık olmasının da önemi vardır. Evladını İslam terbiyesi üzerine yetiştirmeyen ana babanın, evladı üzerinde ana babalık hakkı yoktur. Bakıp büyüttükleri için, başka hakları vardır. Ana babanın veya başkalarının dine aykırı emirlerine itaat edilmez.

Ana baba çağırdığı zaman, önemli bir işle uğraşılsa da, hemen onu terk edip, derhal ana babanın emrine koşmak gerekir. Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Ya Musa, benim indimde çok ağır ve büyük bir günah vardır ki o da, ana baba evladını çağırınca, emrine uymamasıdır.) [İslam Ahlakı]

Ana baba çağırınca farz namazı bozmak caiz olursa da, ihtiyaç yoksa bozmamalı. Nafile ve sünnet namazlar bozulur. Bunlar imdat isterse farzları da bozmak gerekir. Namaz kıldığını bilerek çağırıyorlarsa nafileyi de bozmayabilir, bilmeyerek çağırdılarsa bozmak gerekir.

İkisi aynı anda çağırırsa, anneyi tercih etmek gerekir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Anne ve baba aynı anda çağırınca, önce annenin çağrısına uy!)[Deylemi]

Anneye hizmet
Sual:
 Annem babamdan ayrılınca, başka biriyle evlendi. Babam annemle görüşmemi istemiyor. Gizlice görüşsem, işlerine yardım etsem günah olur mu?
CEVAPBabanız duymadan gizlice görüşünce günah olmaz. Anneye hürmet ve hizmet, babadan önce gelir.

Ana veya babadan birine iyilik edince öteki incinirse, babaya hürmet ve itaat etmeli, anaya hizmet, yardım ve ihsan etmelidir. (Hazanet-ür-rivayat)

Kâfir ana babaya hizmet
Sual: Kâfir ana babaya da hizmet edip ziyaretlerine gidilir mi?
CEVAP
Kâfir olan anaya babaya hizmet etmek, nafakalarını vermek, ziyaretlerine gitmek lazımdır. Küfre sebep olan şeyleri yaptıracaklarından korkulursa, ziyaretlerine gitmemeli. Kâfirlerle birlikte yiyip içmek, bir iki kere caizdir. Her zaman ise, mekruh olur.(Bezzaziyye - S. Ebediyye)

Sefere giderken
Sual: 
Sefere çıkarken ana-babadan izin almak gerekir mi?
CEVAP
Ticaret, hac, umre gibi tehlikeli olmayan yolculuklarda, ihtiyacı olmayan ana babanın iznini, rızasını almak lazım olmasa da, tehlikeli yolculukları için ve cihad için rızalarını almak lazımdır. İlim öğrenmek için gidilecek yolda ve yerde emniyet varsa ve ana-babanın yalnız kalarak helak olmaları tehlikesi yoksa, rızaları olmasa da, gitmek caizdir.

Hiçbir zaman ve hiçbir sebeple ana babaya karşı sert söylemek caiz değildir. Rızaları olmadan gitmek caiz olduğu zaman, gittiği yerden sık sık gönül alıcı mektup yazarak [telefon ederek veya başka bir vasıtayla] selam ve hediye yollayarak rızalarını almalıdır. (S. Ebediyye)


islamipaylasimmerkezi.blogspot.com
İslami Paylaşım Merkezi

13 Nisan 2012 Cuma

KIYÂMET ALAMETLERİ

  Hiç yorum yok

Kıyametin şartlarını, kıyametin alâmetlerini, surun üfürülüşünü, zelzele ve insanların perişanlığını, yaratıkların helakini ve göklerin harap olmasını bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, sadece muhaddisler ittifak etmişlerdir ki: Kıyametin şartları ve kıyametin alâmetleri iki çeşittir. Biri gizli alâmetler, biri de açık alâmetlerdir.

Gizli alâmetler: İnsandan izzet, hürmet, muhabbet, şefkat, edep, haya, cömertlik, ahde vefa, doğruluk, safa, dostluk, takva, şeriatın yürürlükten kalkması gibi. Şehirlerde mescitlerin çoğalması ve cemaatin azalması, binaların yüksek olması, elbiselerin incelmesi, kadınların ve çocukların hakimiyeti ele geçirmesi, kadınların erkekler, erkeklerin kadınlara benzemesi, homoseksüelliğin ve kadınlar arasında seviciliğin yaygınlaşması, eşyanın bereketinin azalması, akraba ziyaretinin ve şeriata uygun alış-verişin kesilmesi, kötülerin hürmet görmesi, iyilerin hakir görülmesi, cariyelerin efendilerini doğurması, kan dökülmesi, fisk ve fücurun artması ve kabirlerin süslenmesi gibi işlerdir ki, bunlara kıyametin şartları dahi derler.

Açık alâmetler: Kıyametin açık alâmetleri ondur.

1- Deccalın çıkışı.

2- Üç gece üstüste ay tutulması.

3- Üç sene boyunca yedi iklimde kıtlık olması.

4- Büyük bir dumanın her tarafı kaplaması.

5- İsa aleyhisselamın Şam’daki beyaz minare üzerine inip, Deccal’ı öldürerek, Şeriat-ı Muhammediyye ile amel etmesi.

6- Resul-ü Ekrem’in soyundan Mehdi çıkıp, kırk yıl adâlet üzere gidip, Hazreti İsa aleyhisselamı bulması.

7- Dâbbe-tül-Arz’ın vücuda gelmesi.

8- Ye’cüc ve Me’cüc’ün İskender seddinden çıkarak, yedi iklimi istilâ etmesi.

9- Hazreti İsa aleyhisselamın Mekke-i Mükerreme’ye gelip, buradan ahirete gitmesi; bundan sonra da Kâbe’nin yıkılması.

10- Güneşin batıdan doğup, orada dolanması.

Bu şartların ve alâmetlerin ortaya çıkmasından sonra misk ve anber kokusu gibi serin ve temiz rüzgâr esip, müminlerin ruhları bu rüzgârın tatlılığıyla çıkar. Bundan sonra Kur’an-ı Kerim’in hükümleri yeryüzünden kalkıp, halkın cümlesi cehalette kalır. Yüz yıl dahi öyle gider.

Müfessirler dahi ittifak etmişlerdir ki: Bütün bunlardan sonra Hak Taâlâ, İsrafil aleyhisselama suru üfürmekle emreder. Hemen o an surun narasının heybetinden yedi gökte olan meleklerin ve yedi yerde olan yaratıkların cümlesi, kıyamet koptu sanıp, yüzleri üzere düşüp, kendilerinden geçerler. Gökler ve yerler titreyiş ve sarsıntıyla düşüp, yıldızlar dökülür. Saçlar, sakallar ağarıp, hamileler doğurup, insanların cümlesi kendinden gidip, sarhoşlar misali kalırlar. Bu, surun ilk üfürülüşüdür ki, ondan bu heybetleri alırlar. Kırk yıl dahi bu minval üzere gider. Bundan sonra Hak Taâlâ, İsrafil aleyhisselama yine sura üfürmekle emreder. Bunun üzerine o dahi ikinci üfleyişte suru öyle güçlü üfler ki, şiddetinden bütün dağlar o demde düzlenerek yerlerinden kopup, havaya çıkıp, atılmış pamuk gibi bulut olurlar. Yedi gök, pare pare olup, yeryüzüne su gibi eriyip dökülürler. Denizlerin suyu kupkuru olup, güneş ve ayın ışığı gidip, kapkara olurlar. Cihanı karanlık kaplayıp, arş-ı âlâdan aşağıların aşağısına belki perde altına dek, her ne kadar yaratık ve melek varsa cümleten helâk olup, fena bulurlar. Ancak Allah’a yakın meleklerden sekiz melek kalırlar. Onlar; Cebrail, Mikail, Rıdvan ve Azrail’dir. Öteki dördü; arşın taşıyıcılarıdır ki, birisi İsrafildir. Bundan sonra Azrail aleyhisselam, o yedi meleğin dahi ruhlarını kabzeder. En son kendi ruhunu kabzederken bir çığlık atar ki, narasının sadası gökleri geçip, yerlere gider.

Şu halde her can, ölümü tadıp, yok olur. İki âlemde bir kimse kalmayıp, ancak Celal ve ikram sahibi olan Allah Taâlâ kalır. Bu âlem, harap, boş, tenha virane gibi, kırk yıl daha bu durum üzere kalır. Ve kimse olmadığından yine kendisi: “Her şeye galip olan tek Allah’ın!” (40/16) deyip, kendi kendisine cevap eder.

Kaynak : Marifetname – Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri


İslami Paylaşım Merkezi

Cuma Namazının Önemi

  Hiç yorum yok

Cuma namazının önemi
Allahü teâlâ Cuma gününü müslümanlara mahsus kılmıştır. Cuma günü öğle vaktinde, Cuma namazını kılmak, Allahü teâlânın emridir.


Aziz Müslümanlar!
Dinimize göre Cuma haftanın en önemli günüdür. Şartlarını taşıyan Müslümanların bu günde bir araya gelerek Cuma namazı kılmaları farzdır.
Hutbemizin başında okuduğumuz Cuma suresinin 9. ayeti kerimesinde Yüce Allah (c.c.) mealen “Ey iman edenler, Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman, hemen Allah’ın zikrine (namaza) koşun. Alış verişi bırakın, böyle hareket ederseniz sizin için daha hayırlıdır” buyurur.
Peygamberimiz, Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye hicret ederken, Ranuna denilen mevkiye geldiğinde, ilk Cuma namazını kıldırmıştır. Peygamberimizin bu tutumu, Cuma namazının önemini ortaya koymaktadır.
Cuma gününün faziletini de, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle ifade buyurmuşlardır: “Güneşin   doğduğu günlerin en hayırlısı Cuma günüdür.” (Sünen-i Tirmizi Terc.,C.1, S.487.)
Cuma günlerinde her Müslüman; mümkünse boy abdesti almalı temiz elbiselerini giymeli, güzel   kokular sürünmeli ve camiye erken gitmelidir. Hutbeyi  dikkatle dinlemeli ve huşu içerisinde Cuma namazını kılmalıdır.
Aziz Müslümanlar!
Cuma namazı, Müslümanların kaynaşmalarını sağlamak açısından, büyük önem arz etmektedir.
Bu namaz sayesinde, zengin-fakir, amir-memur, işçi-işveren, güçlü-güçsüz, genç-ihtiyar aynı safta yer alırlar. Böylece Yüce Allah’ın huzurunda; herkesin eşit olduğu gerçeği tezahür etmiş olur.
O halde kılınan Cuma namazı ile, duaların kabul edileceği mübarek saatiyle; çeşitli konuların Müslümanlara duyurulduğu hutbesiyle; ve daha nice maddi ve manevi güzellikleri ile, Müslümanlar için bugün müstesna bir gündür. Müslümanlar olarak bu mübarek Cuma gününe özel önem vermeliyiz. Bunca özellik ve güzelliğin kendisinde toplandığı Cuma namazına iştirak etmek için, azami gayret sarfetmeli, büyük bir titizlik göstermeliyiz.
Hutbemi; Peygamberimiz (s.a.s.)’in, bu konudaki bir hadisi şerifiyle bitirmek istiyorum.
“Cuma gününde öyle bir zaman dilimi vardır ki, ona denk gelen Müslüman’a, Allah istediğini verir.” (Buhari, Tecrid Terc. C.3, S. 105.)

İslami Paylaşım Merkezi

HAZRET-I MEHDI KERAMET SAHIBIDIR

  Hiç yorum yok
Sual: (Mehdi sıradan bir insandır, kerameti, harikulade halleri yoktur, bir meleğin, "Bu Mehdi'dir" demesi gibi bir şey olamaz. Böyle bir şey imtihana aykırıdır, insanın seçme iradesini kaldırır. Mehdi'nin geldiğinin gökten haber verilmesi, telefonla, radyo veya TV ile bildirilmesi demektir) diyenlerin maksadı nedir? Kendilerini veya hocalarını mı Mehdi yapmak istiyorlar?


CEVAP :
Belki de o maksatla söylüyorlardır. Hazret-i Mehdi'de birçok olağanüstü olaylar görülecektir. Bu harikulade olaylar, imtihana aykırı değildir. Öyle olsaydı, Peygamberlerin mucizelerini gören bütün müşrikler, hemen iman ederdi. Her peygamberden mucize görüldüğü halde, inanmayanlar daha çok olmuştur. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:


Hazret-i Mehdi'nin zuhurunun alametleri, Peygamber efendimizin peygamberliğinin bildirilmesinden önce ortaya çıkan irhasat gibidir. Nitekim Peygamber efendimiz ana rahmine düşünce, yeryüzündeki bütün putlar yüzüstü düştü. Bütün şeytanlara işlerinden el çektirildi. Melekler, İblis'in tahtının altını üstüne getirerek, onu denize attılar ve ona kırk gün azap ettiler. Doğduğu gece, Kisra'nın sarayı sallandı, 14 kulesi düştü. Mecusilerin bin senedir sönmeyen ateşi söndü. Hazret-i Mehdi de, büyük bir zat olup, sayesinde İslamiyet'e ve Müslümanlara üstün bir takviye hâsıl olacağından ve evliyalığın maddî ve manevî açıdan büyük bir etkisi bulunacağından, kendisi harikulade birçok keramete sahip olup, döneminde olağanüstü alâmetler zuhur edecektir. Bu yüzden, Resulullahın irhasatı gibi olağanüstü işler, Hazret-i Mehdi'nin zuhurundan önce de ortaya çıkarak, onun alametleri olacaktır. (2/68) [İrhasat, bir peygamberden, peygamberliği bildirilmeden önce meydana gelen harikulade [olağanüstü] haller demektir. İsa aleyhisselâmın beşikte konuşması, Muhammed aleyhisselama, ağaçların, taşların selam vermeleri gibi hâllere irhas denir. Henüz peygamberlikleri bildirilmediği için, mucize denmez.]


Yine İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:


Hindistan'da birisi, Mehdi olduğunu iddia etmişti. Meşhur, hatta manası tevatür derecesine varmış birçok hadis-i şerifler, böylelerinin bu itikat ve sözlerini yalanlamaktadır. Birçok hadis-i şeriflerde, (Mehdi'nin başı hizasında bir bulut olacaktır. Buluttan bir melek, "Bu Mehdidir, sözünü dinleyiniz" diyecektir) buyuruldu. O halde insaf etsinler ki, bu alametler, o adamda var mıdır, yok mudur? Hazret-i Mehdi'nin daha birçok alametlerini, Peygamber efendimiz haber vermiştir. Ahmed ibni Hacer-i Mekki hazretleri (El-kavl-ül-muhtasar fi alamat-il-Mehdi) ismindeki kitabında, Hazret-i Mehdi'nin iki yüze yakın alametlerini yazmıştır. Geleceği bildirilen Mehdi'nin alametleri meydandayken, başkalarını Mehdi sananlar, ne kadar cahildir! (2/67)


İmam-ı Rabbani hazretlerinin bildirdiği bu hadis şerifte açıkça, Hazret-i Mehdi'nin zuhurunu, meleğin haber vereceği bildiriliyor. Melek için nasıl olur da, telefon, radyo veya TV denebilir? Demek ki, tevilcilerden her şey beklenir. Nitekim melekler için (Tabiat kuvvetleridir) diyen sapıklar da çıkmıştı. Buna, tevil yoluyla inkâr denir. Açıkça inkâr edemedikleri için, böyle tevil ederek inkâr ediyorlar. Her şey böyle tevil edilirse, ortada din diye bir şey kalmaz.


(El-kavl-ül-muhtasar fi alamat-il-Mehdi) kitabında bu hususta bildirilen birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:


(Mehdi, çıkarken başında bir sarık olacak ve bir münadi, "Bu, Allah'ın halifesi olan Mehdi'dir, ona uyunuz" şeklinde nida edecektir.)


(Mehdi, başının üzerinde, "Bu Mehdi'dir, ona uyunuz" şeklinde çağıran bir melek olduğu halde çıkacaktır.)


(Hiçbir tarafın kendisinden korunamayacağı bir fitne zuhur edecek. Bu fitne, çıktığı yerden hemen başka bir tarafa yayılacak ve bu durum, bir münadinin semadan seslenerek, "Ey insanlar, emîriniz artık Mehdi'dir" demesine kadar devam edecektir.)


(Mehdi'nin zuhuru Muharrem ayında olacak ve semadan gelen bir nida, "Bu, Allah'ın halifesi Mehdi'dir, ona uyunuz ve sözünü dinleyiniz" diyecektir.)


Bunları hiçbir Ehl-i sünnet âlimi tevil etmemiş, İmam-ı a'zam hazretleri de, (Kıyamet alametlerinin hepsinin, hadis-i şerifte bildirildiği gibi, zamanı gelince aynen gerçekleşeceğine inanırız) buyurmuştur. (Fıkh-ı ekber)



İslami Paylaşım Merkezi

Hatim sevabı

  Hiç yorum yok
Sual: Fıkıh kitaplarına saldırıp, cami duvarını kirletmekle meşhur biri, (Kur’anı hatmetmek diye, dinde bir şey yoktur. Hatim, bitirmek demektir. Bitirmek diye ibadet olmaz. Kur’an oku da, neresinden okursan oku!) diyor. Kur’anı hatmetmek ibadet değil midir?


CEVAP :Hatim; kelime olarak bitirmek, sona erdirmek ise de, fıkıhtaki manası, bir kişinin, Kur’ân-ı kerimi, baştan sona kadar okuyup bitirmesi demektir. Kur’an-ı kerimi hatmetmenin önemi hakkında çok hadis-i şerif vardır. Birkaçının meali şöyledir:
(Kur’an-ı kerimi hatmedene, altmış bin melek istiğfar eder.)[Deylemi]

(Kur’an-ı kerimi hatmedenin duası kabul olunur.) [Taberani, İbni Hibban]

(Kur’an-ı kerimi hatmedenin, kabul edilen bir dua hakkı olduğu gibi kendisine Cennette bir ağaç da verilir.) [Hatib]

(Hatim yapanın dünya veya âhiret için ettiği dua kabul olur.)
[Beyhekî]

(Hatmi okuyan ve dinleyenlerin duası kabul olur.) 
[Ebu Nuaym]

(Beş vakit namazdan sonra yapılan dua gibi, hatimden sonra yapılan dua da kabul olur.) 
[Taberani]

(Hatim duası yapılan yerde hazır olan, ganimet dağılırken bulunan kimse gibidir. Hatme başlanan yerde bulunan, cihad eden gibidir. İkisinde de bulunan, iki sevaba da kavuşur ve şeytanı rezil eder.) [Hazinet-ül-esrar]

(Ya Âişe, üç kere İhlas suresini okursan Kur’an-ı kerimi hatmetmiş gibi sevaba kavuşursun.) [Ey Oğul İlmihali]

Hatmin dinde yeri büyüktür. Din kitaplarında hatimle ilgili çok bilgi bulunmaktadır.

İmam-ı Rabbani hazretleri, Mektubat kitabında, (Ramazan-ı şerifte Kur’an-ı kerimi hatmetmek önemli bir sünnettir) buyuruyor. (1/45)
İmam-ı Zahidi hazretleri buyuruyor ki:
Hatim okutmak için, hâfız’a, 45 dirhemden az hediye vermek caiz değildir. (Havi)Hâfız, pazarlık etmeden, Allah rızası için hatim okursa, okutanın hediye ettiğini alması caiz olur. Az diye itiraz ederse, aldığı haram olur.(Hadika, Berika)Kur’an-ı kerimi kırk günde hatmetmek müstehabdır. Hatimden sonra yapılan dua kabul olur. Hatim bitince, yeniden hatme başlamak niyetiyle Fatiha okumalıdır. Hadis-i şerifte, (İnsanların en iyisi, hatmi bitirince, yeniden başlayandır) buyruldu. (Şir’a şerhi)Kur’an-ı kerimin hatmedildiği yere rahmet yağar. Hatimden sonra dua etmek müstehabdır. Hatimde toplanmak müstehabdır. Abdullah ibni Abbas hazretleri, hatim okuyanın yanında adamını bulundururdu. Hatim biteceği zamanı işitince, kendi de hazır olurdu. Enes bin Malikhazretleri, hatmettiği zaman, çoluk çocuğunu toplayıp dua yapardı. Hatim bitince, ikincisine başlamak müstehabdır. (Kitab-üt-tibyan)
Kur’an-ı kerimi Fatiha’dan başlayıp Fil suresine veya İhlas suresine kadar okuyup, sonra olan birkaç sureyi başkasına okutsa, o da birinciye vekil olarak kalan sureleri okursa, Kur’an-ı kerimi başından beri okumuş olan, hatmetmiş olmaz. Bunlardan birisini dinleyenler de, hatim dinlemiş olmazlar. Hiçbiri hatim sevabına kavuşamaz. (Behcet-ül-fetava)
Bu kadar vesikaları inkâr edip hatim diye bir şey yok demek akıl ve ilim işi değildir.

Namazda çok niyet

  Hiç yorum yok
Sual: İslam Fıkhı Ansiklopedisi’nde, bir namaz kılarken birçok nafileye niyet edilebileceği yazılıymış. Böyle bir şey mümkün müdür?


CEVAPEvet, o ansiklopedinin, (Nâfile namazda birden çok maksat) başlığı altında deniyor ki:
Kuşluk vaktinde, abdest alan biri, iki rekât abdeste şükür namazına, aynı anda kuşluk namazına niyet etse, ikisini birden kılmış olur mu? Fıkıh kitaplarındaki ifadelere göre, niyet edilmiş olması hâlinde, bir nâfile namaz, birden çok nâfile namaz yerine geçebilir. Nur-ül-izahşerhinde, mescidi selâmlama namazı (tehıyyat-ül-mescid) kılacağı bir farz namazla, hattâ Zeylanî ve Kasânî’nin bildirdiğine göre, herhangi bir namazla yerine getirilmiş olur. (58 Tahtavi 320; Molla Hüsrev, Dürer I/116 (Şernblâlî hâşiyesi); Nemenkânî I/146) Tahtâvî Miskât şerhinden naklen, (Abdest aldıktan sonra, bir farz kılmış olsa, bununla abdest şükrü namazı da, yerine getirilmiş olur) der. (59 Tahtavî 321; M. Zihni Efendi 404) Nâfilenin yerine geçecek namazın farz olması da şart değildir. (Dürer hâşiyesi) I/79; Âbidin N/18-19 İbni Nüceym de niyet bahsini işlerken, (İki nafileye birden niyet edilirse, ikisi birden ödenmiş olur) der. (60 b) (İslam Fıkhı Ansiklopedisi)
İslami Paylaşım Merkezi

Dinimizde Zina'nın Yeri.

  1 yorum

Zinadan Uzak Durunuz O Lanet Şeyden!



Sual: Yüzümdeki sivilcelerimin geçmesi için evlenmemi veya geneleve gitmemi söylediler. Hatta, (Evlenmeden önce mutlaka geneleve gitmek gerektir) diyorlar.  Bekara da zina haram değil midir?
CEVAP
Bunları din cahilleri söyler. Zina bekar evli herkes için çok büyük günahtır. Birkaç âyet-i kerime meali:
(Zinaya yaklaşmayın! O; hayasızlık, çirkin, aşağı bir iş, kötü bir yoldur.) [İsra 32]

(Müminlere söyle, harama bakmasınlar ve avret yerlerini haramdan korusunlar!) [Nur 31, 32]

(Müminler, namazlarını huşu içinde kılar, boş, lüzumsuz şeylerden yüz çevirir, zekatlarını verir, iffetlerini korur, emanet ve ahidlerine riayet ederler.) [Müminun 1-8]

(Fuhşun açığına da, gizlisine de yaklaşmayın!) [Enam 151]
Buradaki yaklaşmayın demek, zinaya götürecek sebeplerden, hareket ve işlerden sakının, yabancı kadınları düşünmeyin, onlarla konuşmayın, onların seslerini dinlemeyin, onlara bakmayın, onlarla tokalaşmayın demektir.

12 Nisan 2012 Perşembe

Krediyle ev yaptırmak

  Hiç yorum yok
Sual: S. Ebediyye’de, (Hiçbir ülkede, hiçbir kimseden, bankadan ve kooperatiften, zaruret olmadıkça, hiçbir sebeple ödünç para alıp, faiz ödemek caiz değildir) deniyor. Hiçbir ülke dendiğine göre, Fransa, Almanya gibi gayrimüslim ülkelerde de mi krediyle ev almak caiz olmuyor?
CEVAP : Yiyecek, giyecek ve barınacak yer [ev] nafakaya dâhildir. Bunun için evi olmayan kimsenin, Fransa, Almanya gibi gayrimüslim ülkelerde krediyle [faizle] ev alması caizdir. Çünkü yine S. Ebediyye’de deniyor ki: Fransa, Almanya dar-ül-harbdir. Mülteka’da bildiriliyor ki, (Dar-ül-harbde, Müslümanla kâfir arasında faiz olmaz.) Mecmaul-enhür’de deniyor ki, (Hadis-i şerifte, (Dar-ül-harbde, Müslümanla kâfir arasında faiz yoktur) buyuruldu.) Görüldüğü gibi, evi olmayanın, kiralık ev tutabilse de, ev nafakaya dâhil olduğu için krediyle ev alması caiz oluyor. (Caiz olmaz) demek, bu muteber kitapları kabul etmemek olur.